AvaMgardisTiyatro Kollektifi

tiyatroavam.blogspot.com

AvaMgardisTiyatro Kollektifi olarak elimizden geldiğince oyunların tekstlerini tiyatroavam.blogspot.com adresinden yayımlayacağız... Tüm dostlara duyrulur...







30 Eylül 2007 Pazar

taslak yazı...

sevgi, mülkiyet ve şeyleşme üzerine bir yazı hazırlamaktayım... en kısa zamanda (ki yarın büyük ihtimalle) burada olacaktır...

28 Eylül 2007 Cuma

işim,aşım,ekmeğim

-gibi
yapmaktır benim işim,aşım,ekmeğim...

3 eş zamanda çekimi işimin:
Dram - Drum - DRUNK...

24 Eylül 2007 Pazartesi

biçim ve öz...

herşeyin girdiği kabın şeklini aldığı bu likit dünyada öz'den şaşmamak adına;

kalın tüm gitmeyenler...

kavramlara köşe uydurmaca

  • oyun

dilimin dine bulaştığı küfür!

ramazan topunun halısaha izdüşümü

-gibi


dokuz taşın önce mini minare betimlemesi

-gibi bir çocuğun ilk enstrümandan sesidir taşın camı yarması


cami halılarıyla çalınmıştır dokuz taşın yedisi


akşam...

annelerin ezana ayarlı guguk kuşu temsili

oyun bitti!

  • oyuncu

kimliğini içinde bir yerde çalan mızıka virtüözü

-gibi bir kulağın içe bakan günebakan hali...

ışık

ses

beden

sahnesizin yangın halindeki ilk dumanı

  • oyun.cu

akşam olduğu için karanlık

-gibi nefretten bir kale

oyunun bir oyuncu tarafından icra edilemeyecek kadar olan

-gibi en masum hali

oynamak,oyna.mak / oyunamak,oyun.amak

yine yeniden...yeni yinelemelerim ( mektubumsu karalamacalar V )

(bu bir heyecan olmalı tanrım)

yine yeniden bir buz dağının arasında kalan bir kuşun hikayesi gibi...
çırpınan...
ellerimin altında
dokun...

hisset...
dokun
rüzgarı dinle
sessiz...

deniz emin ol ki şahittir yazılacak olan tarihe...

yeni yinelemelerimin şerefine...

dilimin divit ucunu "votka" hokkasına batırarak susuyorum saçlarının gölgesinde...

burdayım işte evenin bu ucunda
bir denizde gölgelere bakayazdım...
ben baki kalana yazdım...

susmamak şartıyla...

iyi ki doğdun
"güneş"

gündüzün de gecem kadar aydınlık olsun...

16 Eylül 2007 Pazar

yalnılmışlıklar tragedyası ( mektubumsu karalamacalar III )

işte burada. bir olma eyleminin yalan-yanlış yansıması...

hayat satıraralarında hatta tek bir kelimde...

bilinebilir herşey eylemle ya da sözle anlaşılabilir...

gibi ufak bir anektod hayata ve bana ve dahilimde herşeye...

dil ucu kadar yakın tarih. bir o kadar uzak bir coğrafya. atlasa girbilir tarih. kanla yaıldığı sürece hayat...

güzel bir o kadar serüven olacaktır!

dilimin divit ucunu rakı hokkasına batırarak haykıyorum tüm irinimi...

"beklemek yanılgının yangın halindeki telaşıdır. beklemek bir garın çöplüğüdür. beklemek bir sınır ötesi endişedir. beklemek ertelemenin provasıdır.
bekleme... gel.. ya da git...
iddaları kaybeden hayasız ve rüyasız bir düş benimki..."

tümevaran tüm herşeyimle...

benle kal...

15 Eylül 2007 Cumartesi

ufaklık...

Küçüğüm daha çok küçüğüm
Bu yüzden bütün hatalrım
Öğünmem bu yüzden Bu yüzden kendimi
Özel önemli zannetmem

Küçüğüm daha çok küçüğüm
Bu yüzden bütün saçmalamam
Yenilmem bu yüzden
Bu yüzden kendime hala güvensizliğim

Ne kadar az yol almışım
Ne kadar az
Yolun başındaymışım meğer
Elimde yalandan kocaman rengarenk
Geçici oyuncak zaferler

Küçüğüm daha çok küçüğüm
Küçüğüm daha çok küçüğümBu yüzden bütün korkularım
Gururum bu yüzden
Bu yüzden çocuk gibi korunmasızlığım

Küçüğüm daha çok küçüğüm
Bu yüzden sonsuz endişem
Savunmam bu yüzden
Bu yüzden bir küçük iz bırakmak için didinmem

12 Eylül 2007 Çarşamba

İFTAR ÖZEL PROGRAMI

11 ayın sultanı ramazan başlamıştır.


YAŞASIN YEMEK YEMEK!!!

dünBUGÜNyarın

F.Ş.Z.M
12 EYLÜL 1980 - 12 EYLÜL 2007
HALA KAPIYI ÇALAN BİR ŞEY Mİ VAR

9 Eylül 2007 Pazar

YAR'ına dair... ( mektubumsu karalamacalar II )

bu saatlerden sonra yazma işini tarihe havele ediyorum. tarih yaşanılan şu anı kaydedip yarın, bana done verecek. umarım yarın bugüne yakışık'alır. yoksa bu gün tekrardan alevlenen umut ışığı kaybolur...

çok saol varlığın için. çok saol hayatımda bir yer aldığın için.

herşeyden öte...

HOŞGELDİN...

6 Eylül 2007 Perşembe

belki... bir gün... (mektubumsu karalamacalar I)





ordasın evrenin bir ucundasın işte

kalbi kırık palyaço

gülsen kan damlıyor içinin taşlarına

bir daha söndürülecek yangınlar çıkarma

v.ç




buradayla oradanın arsında kalan organik toprak parçasında tutunan bir solucanın soluk alıp verdiğini duyuyorum. ses yok. sesim yok! tanrım bu bir işkence olmalı.
zamanın atlaslarla değiştiği bir dünyadan yazdığım tüm kelimer anlamsızlığa tutunuyor. anlatılacak o kadar çok zaman ve yer var ki... ama bunları anlatacak bir alfebe bulmalıyım kendime. bir salyangoz gibi kabuğunun içinde yaşlanmak, yaşamak, yasaklamak, yasaklanmak, kaybolmak gibi eylem maskeli mastarlı kelimelerle giydirmek kendini.
korkuyorum. yumurtalı bir ekmeğin olmadığı andaki gibi korkuyorum. şiirler kadar korkuyorum. yazdıklarımdan korkuyorum. içimde benimle büyüyen başka bir şey olandan korkuyorum. değişmekten, şimdide olamamaktan, kendimi kaybetmekten, kolumdaki yaraların iyileşmesinden, sigaramın bitmesinden, rakımdaki buzun ermesinden... korkuyorum.
bulduğum her rahmin gölgesine sığınmama bir anlam arıyorum artık. bir yere ait olamamak denilen şeye de kılıf bulmalıyım.
acılarım yok. acılarım yok! tanrım nasıl tanımlamalı insan kendin? bir pantolon değilim defolu olayım. son kullama tarihim yok. kullanma klavuzum bir bir romorkör eşliğinde ölüme gitmek olur sadece...
sadece denilebilecek tek şey varmış gibi.
yaşamı seviyorum. sadece seviyorum ama...
yazmam yaşama karşı aldığım en büyük kalkanım. yazmasam yalan söyleyeceğim. o yüzden sadece yazıyorum.
o yüzden yazdıklarım sadece söz...

ADİTİA'YA İTHAFEN...


ellerime bulaşan bir nehir var
kendi gölgemi göremediğim.(yüzümü birebir gördüğüm)

işte bir dünya
basit bir hikaye konusu.

kendi gölgesine tapınan bir kadın
nergis çiçekleri gölgesinde.

kendi varoluşlarına bulaşmış kentin akşam ışıkları
bu ışıklarda kendi gölgelerini ağırlayan insan resimleri

her günüm bir kentin güncesini okuyarak...
kendini bile tanımlayamamış insan öyküleri
hep kendi varoluşlarına en az bir ikinci arayanlar...
işte buna yeni neslin “nihilizmi” diyor pek de eski olmayanlar...

ulan bu kentin hiç de öyküsü yokmuş gibi...
onca sorunun üzerine aptal varoluş kaygıları.
bilinçlerinde ve nehir kıyılarında kendi yüzlerine bakamayanlar...

hep şahit...
ölümlerine
doğumlarına
aşklarına
tuvalete gidişlerine
kendilerine.
hep şahit gerekli...

kendine gelen bir alkol dalgasından sonra
sabah ilk kez aynaya bakan yüzlerine
tükürmek bu kentin kedilerine görevdir...

ben sıkıldım bu aptal kaygılardan.
“benim acılarım dünyanın en küçük acılarıdır
ve
inan ki benim varlığıma asla şahit olma”

bırakalım bu aptal kaygılarda yüzen mastürbasyonlu beyinler
yüzlerine bakamadıkları nehirlerde el ele boğulup gebersinler

ben de bu aptal ritüele şahit olursam da
kentin tüm kedileri beni delta ağızlarında
kendi varoluşumu kanıtlamaya çalıştığım dilimi ve bedenimi
yakıp küllerini izmir’in semalarına serpsinler...

bırakalım da herkes kendi şahidini bulduğunda intihar etsin...