AvaMgardisTiyatro Kollektifi

tiyatroavam.blogspot.com

AvaMgardisTiyatro Kollektifi olarak elimizden geldiğince oyunların tekstlerini tiyatroavam.blogspot.com adresinden yayımlayacağız... Tüm dostlara duyrulur...







11 Eylül 2012 Salı

12 EYLÜL İNFOGRAFİK

12 EYLÜL İNFOGRAFİK...
www.digitalfabrika.com 'dan alıntıdır... büyük büy için resmin üzerine tıklayınız...

16 Kasım 2011 Çarşamba

USULCA KANATLANACAK ÇİÇEKLER

kültablasını boşaltıyor hazin bir ses
sonra umutsuzca bana sarılıyorum
sarıldığım ağaç olağanca hızıyla çöküyor...

düşüyorum

düştüğüm yer
belirsiz
biçimsiz
gibi yüzüm...

sonra akşam geliyor aceleyin...
bir sen eksiksin bir de bir kadeh kırmızı şarap...

beraber atlaslardan beğendiğimiz yerler
bir bir düşüyor

düşman işgali
emir eri
üniforma
gibi yeşil yüzüm...

sınırlardaki kalın siyah çizgileri çekiyoruz aramıza
sonra sen susuş oluyorsun tüm akarsu ağızlarında
bense bir bandoda sadece su sesi...

şimdi atlaslardan aşırmalı sınırları
batmalı her yerimize o dikenli teller
terlemeliyiz belki de
soluk soluğa koşmalıyız
-çocukluğumuzdaki gibi belki de-
yorulmalıyız ansızın
ve düşmeliyiz atlaslardan bir yerlere...

gitmeyi düşlediğimiz ülkeyle aynı kareye düşmeyi isteyerek
ve
bilerek kanamalı bileklerimiz..

sonra ansızın sabah olur...
latin ezgileri dilimde
sesim yalnız
sesim cılız
ve sesim tek...

koca bir ağaca sığınmış ağlamaklıyım...

sarılıyorum ağaca...
ağaç olağanca hızıyla çökmekte...

sağımda eski bir kol...
yaralar içinde

solumda eski bir kol...
yaralar içimde

o gün bu gündür kanımla yıkanıyor yüzüm...
sesim olmayacAk kadar pes ve bulanık...
çamur gibi
gibi yüzüm
gibi yaşamım
gibi bu hayat...

12 Ekim 2011 Çarşamba

ve aşka şiir, şiire aşk verildi

kırmızı bir pantolon askısına asıp hayatı üşümüştüm...

üşümek en çok da bana yakışırdı...

sen geldin sonra...

yağmurun ilk düşüşü gibi
bir gece ansızın fırtına gibi
beynin durulması gibi
sözün bitmesi gibi

gibi... işte tam da bunun gibi...

sonra ben şimdiki zamanın çekiminden kurtarıp zamanı
geniş bir zamana yaydım şiirimi...

sen..

şiirimin gizli öznesi...

sözlerimin en rakkase halini verdin bana...
ellerime

bak şimdi üşümüyor bu küçük beden...

bak kısa kısa anlamlar türetiyorum göğün maviliğinden...

gelişinden sonra atlaslarda bir heyecan...
içimde bir telaş...

geç kalmışlığın o terli elleri yakamda...

ben büyümüşüm de fark edememişim...

gelişinle aydınlandı odam...
aynada yüzümü gördüm...
ben aynada ilk kez yüzümü gördüm..
ben
yüzümü
gördüm...

ellerinle pek bir güzelleştiler yüzümde bu kırmızı güller...


sevgilim...
asıp hayatın sisli bulvarlarına şiirimi sana geldim...

yanımda kırmızı bir askı...
elimde hiç yazılmamış şiirler...

sana geldim...
güneşine
sıcaklığına...

bak sevgilim...

atlaslar da gök yüzü de yer yüzü de mavi...

tut elimi sevgilim...

kelimeler ve notalar büyütelim
kimsesizliğinde evrenin...

ve verelim çeliğe su verir gibi
aşkı şiire
ve
şiiri aşka...

24 Eylül 2011 Cumartesi

yeniden... Aşk'a...

"neden konuşamadığımı hep merak ettim... hayır deyişim bile cılızdı... "
günah...
iki hecenin arasına sıkışmış bedenler...
dokunması ve dokulması yasak...
aşk hangi dilde bedenin ters simetrisi
oysa ki öldürmek zorunda kalmadığımız bir yanımız olmasaydı neden bir ikinciye ihtiyaç duyardık ki... oysa ki hal böyle olunca insan istiyor elbette...
yar kelimesinin akibeti mi yoksa laneti mi?
hangisidir düştüğümüz?
bir uçurum bile düşerken dokunur tenine acıdır..
hangi uçurum dokunmadan bu denli acıtabilir ki
detayların hayatı renklendirdiğini söylerdi Antik Yunan görmüş bir kadın*. estetiğin temellerini arar dururdu o nehirlerin delta yalnızlığında... bulamazdı da sorularının cevabını. aksine bakıp nehir de kendine delice tutkunluğu bundan olsa gerek.
"birisi için birinin diğerlerinden farkı olan" diyor yaşlı bir amca** dostluğa dair yazdığı bir kitapta "bir kavrama, rütbeye, mevkiye sahip olur." olur... doğru... dost, arkadaş, ebeveynler ve sevgili...
peki bunlar arasındaki fark nedir? bir çoğu için insan denilen yaratık belli davranış kodları, biçimleri belirlenmiş. bir nevi iletişim için. genel geçer normlar içinde kimse dostuyla cinsel bir birlikteliğe sırf dost oldukları için girişmemiştir. dosta dair davranış biçimleri kişiden kişiye farklılık gösterse de o "ikilinin" kendi iç iletişimlerinde birbirlerine farklı olduklarını hissettirmiştir.
peki bu durum sevgili için nasıldır? insanların sevgiyi salt bacak aralarında keşfetmeye çalıştığı günümüzde -Fruedun konuyla uzaktan yakından alakası yoktur. o bacakarasından farklı bir yeri ve şeyi kavramsallaştırmıştır!- sevgili'nin farklılığı nasıldır? aynı yatağı paylaşmak ya da el ele tutuşmak, kendilerine içi boş kavramlarla hitap etmek, kitle iletiğim yerlerinde kitleye kendilerini duyurmak adına afişe etmek,? buunlardan hememn hemen hepsi aynı zamanda hiçbiri...
şimdi oturalım ve düşünelim. sevgilimizi düşünelim... ne kadar diğerlerinden farklı? bu farklılık ne derece kendimizce hissediliyor ya da o hissediyor? yoksa biler biçimlerin dünyasında tekilliğimiz öldürmek adına mı bir diğer cinsi yanımıza alıyoruz.... siz bunu hiç düşünmemiş olabilirsiniz hatta onun sizi anladığını dahi düşünmüş olabilirsiniz ama unutmayın o kişi asla siz değilsiniz! onun ne düşünebileceğini tahminden öteye geçemezsiniz. şimdi soluk alın ve düşünün siz onun yanında ne kadar özel hissediyorsunuz ve siz onu ne kadar özel hissettiriyorsunuz?...
ve asla unutmayın... "ben böyleyim"ler "ben de böyleyim"leri doğurur ve çözümden ziyade egoların iktidar döğüşlerine döner ortalık ki sevgi bunun yapılacağı son yer... hatta otoritenin bittiği yegane ilişki biçimi aşk olmalı kuşkusuz...

* Narkissos
** M. Foucault, Dostluğa Dair