AvaMgardisTiyatro Kollektifi

tiyatroavam.blogspot.com

AvaMgardisTiyatro Kollektifi olarak elimizden geldiğince oyunların tekstlerini tiyatroavam.blogspot.com adresinden yayımlayacağız... Tüm dostlara duyrulur...







3 Ekim 2007 Çarşamba

PEYGAMBER MUSA VE GÜRÇEŞMELİ MUSA ARASINDAKİ YEDİ FARK

Her hangi bir kış sabahı… İzmir…

Arabaların giremediği çok dar ve bir o kadar da dik olan yokuştan kömür dumanları arasında yüzü belirir. Öksürür. Söylene söylene tırmanır yokuştan. Kesin sağ bacağı “çekmeye” ve “artık ihtiyarlamaya başlamıştır”. Eğer çok yakınından geçmezseniz duyamazsınız söylediklerini. Kelimeler sanki gizli bir şeyi imliyormuş gibi çıkar her daim ağzından. Bazen onu duymak için kulağınızı ağzının içine sokmanız gerekebilir.

Yokuşların sonuna doğru iyice öne doğru eğilmiş olan vücudunu ve ellerini diz kapaklarında görebilme ihtimaliniz yüksektir. Eğer göremediyseniz meraklanmayın. Nasıl olsa “polis okulunun” önündeki direkte mutlaka duracaktır. Elini kazağının yakasından sokup gömlek cebindekini kısa samsunu çıkaracaktır. Pazardan beş tanesi bir milyon olan çakmaklardan biriyle yakacaktır baba yadigarı Samsun “cigarasını”. İlk nefesten sonra öksürecektir.

Polis okulunun önündeki düzlükten aşağılara mahallelinin deyimiyle “çukura” bakıp içer “cigarasını” zafer kazanmış bir kumandan edasıyla. Sigara biter ve arkasına basılı pazar malı, deri görünümlü ayakkabısıyla ezer onu. Sonra yokuş aşağı “son durağa”. Bu noktadan sonra yokuştan aşağıya yuvarlanacaktır. “Pala’nın Yeri”nin önünden geçer, Gürçeşme Karakolu’ndaki nöbetçiye bakar, bakarken üzerini düzeltir, Yahudi mezarlığını da geçince ikinci mola yeri olan “Ülkü Sineması”na varır. Yola çıkalı yarım saati geçmiştir ve o yürürken yanından sayısız belediye otobüsü geçmiş ve o sayısız defa öksürmüştür.

Ve son durak mermer atölyesi… Soyunur ve iş elbiselerini giyer. Soyunduğu ile giyindiği arasındaki yedi farkı bulmak imkansızı aramak gibi bir şeydir. Göze çarpan tek farklılık iş elbiselerinin beyaz tozla kaplı olmasıdır.

Mesai başlamıştır ve ilk on dakika içinde vücudunun elbiseden korunmayan yerleri de artık elbise gibi bembeyazdır. Bu on dakika içinde sayısız öksürük artık ne onu ne de patronunu rahatsız etmemektedir. Bu konudan tek şikayetçi olan “on küsur” yıllık karısıdır. On küsur yıllıktır çünkü kendisi böyle demektedir. Oysa evleneli tam tamına on dört yıl olmuştur.
Ön dört yıl içinde iki ev değiştirmiş ve hiç ev eşyası almamıştır. Kirasını ay sonunda zoru zoruna denkleştirip verdimi ondan rahatı yoktur. Artık “Pala’nın Yeri”ne gidip kendine rakı “bayana” da bira görünümlü elma suyu ısmarlayabilir. Zaten haftada sadece üç güncük kendine böyle bir özgürlük tanımıştır. Bunda ne vardır ki. Bu birahane karı dırdırı ve patron gürültüsü olmayan tek yerdir. Ayrıca kandil gecelerini öğrendiği yerdir de. Bayramın geleceğini de iş yerinde paraları ödenmediği için söylenmeye başlayan iş arkadaşlarından öğrenir her zaman. İstiklal marşını da TRT’nin kapanışında öğrenmiştir zaten. Yazması çok az okuması ise yazmasına göre daha kuvvetlidir. Okula neden gitmemiştir bilmez hatta düşünmez de. Şu anda on iki yaşında olan kızı kaça gitmektedir onu da bilmez. Siyasete bulaşmaz. Bildiği tek parti vardır. O da “ekmek” partisidir.

Mesai biter… Akşam karanlığı basmıştır. Geldiği yoldan yürür. Gelişine göre daha uzun sürer yolculuğu. Daha yavaş yürür. Yorgunluk demez buna “yaşlılık” der gene… Evine inen son yokuşta tamamlanınca gün içindeki ikinci gülümseme belirir yüzünde. Eve girer. İki çeşit yemek ziyafetinden sonra yıkanır. Eğer haftanın şanssız dört gününden biriyse koltuğa gömülür, çayını içer, karısının dırdırını dinler ve televizyona bakarken uyuyakalır fakat o şanslı üç günden biriyse birahanenin yoluna tutar. Rakısını içer uykusu bastırınca da evine döner. Toplasak yılda beş yüz cümle kurmaz. Kurdukları da zaten pek duyulmaz.



Herhangi bir bahar sabahı… İzmir…
Aynı…


Herhangi bir yaz sabahı… İzmir…
Aynı… Tek fark fuar… Kemer tren istasyonu önünden Basmane tarafına dönen otobüsün camından “erkek”liği öğrendiği yerleri görür. Kerhane… Büyük Sinema… İpek Sineması… Erkekliğini hatırlar belki… Hatırlasa da yatağın soğuk tarafı onundur… Aynı…

Herhangi bir sonbahar sabahı… İzmir…
Aynı…

Herhangi bir kış sabahı… İzmir…
Den den…

2 yorum:

hakan bintepe dedi ki...

"Bu on dakika içinde sayısız öksürük artık ne onu ne de patronunu rahatsız etmemektedir" değil "etmektedir" olacak. bunun dışında beğendim de hani benden de günay'dan da bişiler olacaktı? üleyn yoksa var mı?

adia dedi ki...

"bira görünümlü elma suyu" ayrıntısına bayıldım.
nedendir bilmem, bu en beğenerek okuduğum yazın oldu. en içime sindirerek desem daha doğru olur. sanırım düz yazıya biraz daha ağırlık vermelisin. sen şimdi hemen alınıp, hafifçe gülümseyerek "yau bacım bak..." diye söze girmişsindir içinden. ama dur bekle öyle demek istemedim! diyorum ki, daha fazla istiyorum bunun gibisinden. tamam şiirlerini bastıracağız söz, ama bazen tuhaf bir şekilde kalabalık paragraflar da beklenmedik bir keyif verebiliyor.

takipteyim.